EMPERYALİST REFORM

EMPERYALİST REFORM
29 Haziran 2020 11:08
920
A+
A-

Prof.Dr. Recep AKDUR

Neoliberalizm adı altında, 1970’lerden sonra tekrar saldırıya geçen kapitalizm/ emperyalizm, birkaç iddiasız örneği dışında 1990’lı yıllarda sosyalist bloğu yok ederek dünyayı tek kutuplu hale getirdi. Bununla da yetinmedi, küreselleşme adı ile hedefine ulusal ve sosyal devletleri de koydu. Israrlı bir biçimde, bir yandan ulusal devletleri yok ederken öte yandan da sosyal devlet politika ve uygulamalarını ortadan kaldırarak başarısını daha da pekiştirmeye çalışıyor.

Ulusal ve sosyal devletleri yok etme saldırıları iki yolla yürütülüyor. Bunlardan birinde işin özü çeşitli ekonomik hilelerden oluşuyor. Özellikle ekonomileri zayıf, ulusal kimlikleri gelişmemiş ve bağımsızlık geleneği olmayan devletlerde uygulanıyor. Sessiz ve sinsice yürütülen bir süreç sonunda hedef devlet emperyalizmin boyunduruğu altına alınıyor. İkinci yolun ise özünü ise kanlı savaş ve savaş hileleri  oluşturuyor. Daha çok kısmen ekonomik gücü bulunan, ulusal kimlikleri güçlü ve bağımsızlık geleneği olan, bu nedenle de emperyalist boyunduruğa karşı direnen ülkelerde uygulanıyor.

Türkiye, bu yolların ikisinin de sahnelendiği bir ülke. Bir yandan kanlı savaş ve savaş hilelerinin en tipik örneğini oluşturan “Büyük Ortadoğu Projesi” ve “Arap Baharının”   hem coğrafik olarak hem de siyasi olarak tam ortasında. Öte yandan da “ulusal ve sosyal devleti yıkmak” için her türlü sinsi uygulamalar sahneleniyor.  

Sosyal devletin en önemli getirilerinden birisi yurttaşlarına ulusal dayanışma ve birlik duygusu vermesidir. Bu nedenle de bu politikaları uygulayan ülkelerde ulusal birlik dolayısı ile de ulusal devlet güçlü oluyor. Emperyalizmin sosyal devlete karşı olmasının esas nedeni de budur. Diğer bir neden ise; ülkede vahşi bir sömürü düzeni kurarak milletin gelirine el koyma isteğidir.

Sosyal politikaların en önemli uygulama alanlarından ikisi eğitim ve sağlık hizmetleridir. Sosyal devlet olma iddiasında olan devletlerde, bu hizmetler ulusun örgütlü gücü olan devlet tarafından yüklenilir ve tüm yurttaşlara hakkaniyete uygun bir şeklide dağıtılır. Bundan ötürü de emperyalizm ve işbirlikçileri tarafından yapılan saldırılar bu iki alanda yoğunlaşır. Nitekim Türkiye’de de 1950’lerden bu yana yaşanan “ulusal ve sosyal devleti yıkma” çabaları hep bu iki alanda yoğunlaşmıştır.

Kurgusu Atatürk ve arkadaşları tarafından yapılan sağlık hizmetleri, Cumhuriyetin başından beri anayasal bir devlet görevi olmuş ve sosyal politikalarla biçimlendirilmiştir. Özünde liberal olmakla birlikte, halkçı politika söylemleri ile oy toplayarak1950’de iktidara gelen Demokrat Parti, sağlık politikalarında ani bir dönüş yapamamış ve genel hatları ile Cumhuriyetin uygulamalarını devam ettirmiştir. Sağlık hizmetlerinin anayasal bir devlet görevi olması 1961 Anayasası ile daha da pekiştirilmiştir. Bu hizmetlerin anayasal bir devlet görevi olmaktan çıkarılması çalışmaları 1970’lerden sonra hükümetlerin programlarına girmeye başlamıştır. Bu çalışmalara emperyalist odaklar doğrudan ancak çok sinsi bir biçimde katılmış ve yönetmişlerdir.

Türkiye’deki uygulamalar yalnızca ülke ve bölge için değil tüm dünya için örnek ve adeta bir okul olma niteliğindedir. Bir yandan teorisi ve çerçevesi emperyalist ideologlarca yazılan uygulamalar yürütülmekte öte yandan da bu uygulamalardan edinilen deneyim ve çıkarılan derslerle diğer ülkeler için yeni strateji ve taktikler geliştirilmektedir. Bu nedenle kesenin ağzı sonuna kadar açılmış, yurt içinde ve yurt dışında birçok insan yetiştirilmiş ve bunlar için kılavuz kitaplar basılmıştır.

Sağlık reformunun nasıl kotarılacağına ilişkin en önemli kılavuz kitaplardan birisi Marc J. Roberts, William Hsiao, Peter Berman ve Michael R. Reichb adlı yazarlar tarafından kaleme alınan ve Oxford University Press tarafından basılan  “Getting Health Reform Right” adlı kitaptır.  Bu kitap zamanın sağlık bakanı Recep Akdağ’ın  baş editörlüğü  ile, Sağlık Reformunun Doğru Yapılması adı ile Türkçeye çevrilmiş  ve Sağlık Bakanlığınca  2009 yılında  basılmıştır.

Türkçe basımın künyesinde; “bu çeviri Oxford University Press ile Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı, Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı, Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü arasında yapılan anlaşma uyarınca yayımlanmaktadır” denilmekte olup Telif Hakkı Sahibi:©Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi Başkanlığı Hıfzıssıhha Mektebi Müdürlüğü olduğu yazmaktadır.

Kitapta, sağlık sektörü reformunun -ve daha genel olarak siyasi reformun- siyasi fizibilitesinin, oyuncuların pozisyonu ile her bir oyuncunun gücü, seferber edilen oyuncuların sayısı, sorun ve çözümlerin algılanışı ile ilgili öneriler sıralanıyor

Kitabın “Pozisyon Stratejileri: Oyuncuların Pozisyonunu Değiştirmek İçin Pazarlık” adlı bölümünde reform taraftarlarının nasıl teşvik edileceği buna karşılık da reform karşıtlarının ise nasıl yıldırılacağı/ susturulacağı ile ilgili stratejiler anlatılıyor. Önerilen stratejiler yalnızca bir kılavuzluk değil aynı zamanda ayrıntılı bir itirafname niteliğindedir.

Sağlıkta(genelde siyasette) reformu başarabilmek için,  destekleyen kişi ve gruplara uygulanmak üzere dört temel strateji öneriliyor. Bu stratejiler kitapta yer aldığı şekliyle aynen şöyledir:

  1. Reformu destekleyen gruplara para, personel veya tesis vermek veya bunları ödünç vermek,
  2. Uzmanlıklarını artırmak için destekleyicilere bilgi ve eğitim sağlamak,
  3. Müttefiklere, anahtar karar vericilere lobicilik yapması için geniş erişim sağlamak,
  4. Müttefiklere, meşruiyetlerini geliştirmek için medya zamanı ve dikkati sağlamak; dikkatlerini uzmanlıklarına, tarafsızlıklarına, ulusal sadakatlerine ve diğer pozitif sosyal değerlere odaklamak.

Kitapta yalnızca reform yandaşlarına ilişkin stratejilere yer verilmemiş. Aynı zamanda reforma karşı olanlara ilişkin de stratejiler bildirilmiştir. Yine aynen kitapta yer aldığı şekliyle;  “Sağlam bir siyasi analist, aynı zamanda bunun tersini de muhalifler (reformu desteklemeyen kişi ve gruplar) için de yapabilir(yapmalıdır)deniyorve muhalifleri susturmak/yıldırmak için de aşağıdaki dört temel strateji öneriliyor:

  1. İnsanları onlar (Muhalifler) için çalışmaması ve onlara katkı sağlamaması yönünde teşvik ederek muhaliflerin kaynaklarını azaltmak; bunu yaparken grubun(Muhaliflerin) meşruiyetine, dürüstlüğüne veya motive edici kaynaklarına saldırmak,
  2. Örneğin bilgi sağlamayarak muhaliflerle işbirliği yapmayı reddetmek; bunları bilgisiz ve devre dışı bırakmak,
  3. Muhaliflerin anahtar karar vericilere erişimini azaltmak,
  4. Medyayı muhaliflerden bahsetmeme konusunda yönlendirmek, onların uzman olmadığını, kendi isteklerine hizmet ettiklerini, sadakatsiz olduklarını vs. vurgulamak.


Siyasetle özellikle de sağlık siyaseti ile az ya da çok ilgilenen herkes bu kitabı https://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/Yayin/289 adresinden indirerek okumalı. Bu kitabı okuyunca geçmişte ve günümüzde olanlar çok daha bir iyi anlaşılacaktır.Ülkenin her bir kanalında konuşan uzmanların kendinden menkul uzmanlıkları nereden geliyor? Dün sıkı demokrat ya da muhalif olan birileri bugün niçin ya da nasıl müttefik olmuş? Ülkenin her bir yerinde aniden zenginleşen/ palazlanan aktörler bu becerilerini neye borçlu? Esas konuşması gereken uzmanlıklarından becerilerinden yararlanılması gereken insanlar niçin susmuş ya da nasıl susturulmuş? Bu ve benzeri soruların hepsinin yanıtları tek tek açığa çıkıyor..

Azim ve Karar, 29.06.2020.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.