Yoksa hala tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz

Yoksa hala tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz
11 Ağustos 2020 20:51
456
A+
A-

Hüseyin Özbek

Birinci Dünya Savaşının bizim için bitiş düdüğü Mondros Mütarekesi’dir. Mütareke metni için ustaca hazırlanmış bir tutuklama müzekkeresi de denebilir.

İngilizler, hakkımızda verilecek idam hükmü Sevr’in önsözü olarak kurguladıkları mütareke için Limni Adası’nın Mondros limanını seçmişlerdi. İngiliz Amirali Caltrope, Osmanlı heyetini Agamemnon zırhlısında karşıladı. Bizim heyet, seçilen limanın ve kabul edildikleri zırhlının, imzaladıkları metindeki örtülü ifadelerin ne anlama geldiğini fark edecek ferasetten yoksundu.

Bırakalım Anadolu’yu (Troya) istilaya gelen Birleşik Yunan Ordusu’nun Başkomutanı Agamemnon’un adını taşıyan bir zırhlıda kabul edilmelerindeki aşağılanmayı kavramayı, büyük bir diplomatik zafer kazanmış havasıyla İstanbul’a döndüler. Sabah çiği misali kısa sürecek bu gülünesi iyimserliğin vardığı noktayı göstermesi açısından Mondros’ta kazanılan diplomatik zafer anısına pul bile bastırıldığını söyleyip bu bahsi kapatalım.

Türklerin çarmıha gerileceği antlaşma için Paris’in banliyösü Sevres kasabası seçilmişti. Osmanlının enerji zengini geniş coğrafyası emperyal sırtlanlar tarafından bölüşülmekle de iş bitmiyordu. Anadolu bile Türkler için çok büyüktü! Anadolu da galipler tarafından paylaşılacak, birkaç küçük devletçik yaratılacak, kalan dar bir alan da Türklere ( o da şimdilik ) bırakılacaktı. Savaşın galipleri olan bağlaşıklarca düzenlenen Paris Barış Konferansına davet edilen Osmanlı hükümetini eski sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’nın başkanlığında bir heyet temsil etmektedir. Tevfik Paşa, İstanbul’a gönderdiği telgrafta önüne konan barış şartları için “Devlet kavramı ile bağdaşmadığı” değerlendirmesinde bulunarak konferanstan çekilir. Saltanat Şurası, 22 Temmuz 1920 tarihli toplantısında, Damat Ferit başkanlığında ikinci bir heyetin gönderilmesi kararı alır.

Türklerin dahil edilmediği Paris Barış Konferansında uzun müzakereler sonucu hazırlanan ölüm fermanının imza aşamasına çağrılan Damat Ferit başkanlığındaki Osmanlı delegasyonu, Maarif Nazırı (Eğitim Bakanı) Bağdatlı Mehmet Hadi Paşa, Şuray-ı Devlet ( Danıştay ) Başkanı Rıza Tevfik, Bern Büyükelçisi Reşat Halis Bey gibi isimlerden oluşmaktadır. Türklerin ölüm fermanını, 10 Ağustos 1920’de elleri titremeden imzalayan heyet üyeleri, TBMM tarafından 19 Ağustos 1920’de “vatan haini” ilan edileceklerdir. Kurtuluş Savaşı sonrası 23 Nisan 1924 tarihinde TBMM tarafından, Milli Mücadeleye ihanetleri yüzünden “Yüzellilikler” listesine dahil edilip yurt dışına sürülecek, 28 Mayıs 1927 tarihli yasa ile de Türk Vatandaşlığından çıkarılacaklardır.

Günümüzde, Sevr’in adını anmadan Sevr’de imzası, onayı, açık ya da örtülü desteği olanları kutsayanlara, en azından mazur göstermeye çalışanlara kısa bir tarih hatırlatması yapalım: Sevr’i tanımayacağını baştan ilan eden Ankara direnmeyi, Saray ve Damat Ferit ise teslimiyeti seçmişti. Ağustos 1920’de İstanbul’da toplanan “Saltanat Şurası” da başta Damat Ferit olmak üzere bir itiraz dışında ( Ayandan Topçu Feriki Rıza Paşa ) teslimiyet belgesi Sevr’i hiç utanmadan onaylamışlardı.

1920’lerdeki Sevr lobisinin günümüzdeki manevi mirasçılarının BOP lobiciliğine soyunmalarının siz hala tesadüf olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Azim ve Karar, 11.08.2020

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.