YAKUTİSTAN
Ceyhun BALCI
Kurtarıcımız, kurucumuz ve elbette büyük devrimcimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kitaplara olan ilgisi bunca yazı, çizi ve bilgilendirme sonrasında artık anlaşılmış olmalıdır. Kabaca 4000 dolayında kitabın sahibidir Atatürk. Kitaba sahip olmakla yetinmemiştir. Okumuş ve sayfalarına notlar düşmüştür. Bu eylemi sıradan bir okumanın ötesine geçtiğini okuduklarını özümsediğini gösterir bizlere.
Dünyanın birçok bölgesinde Türksoylu uluslar bulunduğunu biliyoruz. Bunların bir bölümü bağımsız devletlere evrilirken, kimilerinin de Rusya Federasyonu içinde özer bölge ya da cumhuriyetler olarak varlıklarını sürdürdüklerini görüyoruz.
Yakutistan ya da resmi adıyla Sakha Cumhuriyeti onlardan birisidir.
Bugünkü Rusya’nın kuzeydoğusunda Pasifik’e yakın konumda olan bu cumhuriyetin 3 milyon kilometre kareye yayıldığı bilgisini ediniriz küçük bir araştırmayla. Bu yüzölçümü Rusya Federasyonu topraklarının 1/5’ini oluşturmaktadır.
Yakutistan’da yaşayan 1 milyon kişinin yarısı Yakut Türküdür.
Bu gözden ve gönülden uzak toprakların ekonomik olarak paha biçilmez öneme sahip olduğunu vurgulamaya yardımcı olması bakımından şu bilgiyi paylaşmakta yarar var.
“Üç milyon kilometre kareye oturan Yakutistan’daMendelyev’in periyodik tablosunda yer alan tüm değerli metallerin bulunduğunu ifade edelim.”Sakha Cumhuriyeti’nin Rusya’nın elmas deposu olduğunu da ekleyelim.
Atatürk’ün kitap tutkusuna dönelim!
Atatürk her türden kitap okuru olmakla birlikte kütüphanesinde dil, tarih ve coğrafya konulu olanlar ağırlıklı yere sahip. Ankara’daki Dil, Tarih, Coğrafya fakültesinin bu eğilimin bir ürünü olduğu söylenebilir.
Bizim neredeyse ilgi alanımız dışında olan Yakutistan ileri gelenlerinin Atatürk’ün kütüphanesine ilgisinden söz edelim. Atatürk’ün kütüphanesinde inanması zor ama Yakutça sözlükler de varmış. Hem de bir değil iki tane. Birisi daha büyük ve kapsamlı, diğeri daha küçük olmak üzere. Bu uzaktaki ülkeden gelen yetkililer Anıt Kabir’de saklanmakta olan Yakutça sözlükten ilgilerini esirgememişler.
Biz Yakutistan’la ne kadar ilgilenmişiz?
Çok da ilgilenmemiş olduğumuz söylenebilir.
Nedenine gelince!
Türksoylu uluslara ilgimizi ve dolayısı ile ilişkimizi belirleyen ana öğe dindeşlik olunca şaman inançlarını koruyan bu ulusa yakınlaşma gereği duymamıştır özellikle son 20 yılda başımızda olanlar. Öncesindeki İslâm-Türk sentezcisi sığ kafalıların da farklı düşüncede oldukları söylenemez.
Ortak payda arayışında din yerine dil ve kültür öncelenirse bu ve benzeri ilişkiler rayına girebilir. Taliban’la bile ilişkide dindeşliği öne çıkartanlardın bu akılcılık beklenebilir mi?
Hayır dediğinizi duyar gibiyim!
Azim ve Karar, 21.08.2021