TÜLÜTABAK OLAMAMAK…
Reha Ören
Şimdi gözlerinizi kapatın ve bir süre şunları düşünün.
Hiç bilmediğiniz bir ülkeyi işgal etmiş olan bir ordunun neferisiniz.
Hiç bilmediğiniz bir kentin sokaklarında gecenin zifiri karanlığında devriye gezmektesiniz.
Zaten yabancılığın ve işgal etmiş olmanın korkusu şuur altınıza yerleşmiş.
Her köşe başı bir pusu, her kuytu köşe bir ölüm tuzağı olabilir..
Bu ihtimal beyninizi zonklatıp, şakaklarınıza karınca yuvalarının çökmesine neden olmuş.
Mevsim ne olursa olsun için için titremektesiniz.
Bu tedirginlikle yürürken ansızın karşınıza hayvan postuna bürünmüş, insana hiç benzemeyen, acayip sesler çıkan bir güruh çıkıyor.
Aman Tanrım sesler… Gecenin karanlığında hiçbir yırtıcı hayvanın çıkaramayacağı, hançereleri parçalayan o vahşi sesler…
O sesler kulaklarınızı zonklatıyor.
Ya o tarifi imkânsız giysi midir nedir bilinmez tüylü efsane yaratıklara benzeyen hilkat garibeleri birden üstünüze doğru geliyorlar.
Devriye gezen arkadaşlarınızın her biri bir yana kaçmaya çalışıyor. Dağılıyorsunuz. Kaçmaktan başka düşünceniz yok.
Nereye? Fark etmez.
Sadece kaçmak ve bu gecenin karanlığında çıkan zebanilerden kurtulmak istiyorsunuz.
Kaçmak.
Sadece kaçmak…
***
Bu sahne rüyanızda bile olsa ecel terleri dökeceğinize eminim.
Dökmem diyen bilin ki yalan söyler.
Evet, işgal kuvvetlerinin karşısına çıkan bu yaratıklar efsanevi hayal ürünü ya da kurgu değil.
Balıkesir’in Tülütabakları bunlar.
1919-1922. Ülke işgal edilmiş.
Yunan askerleri Balıkesir’in sokaklarında devriye geziyorlar.
Kuytu köşelerden herhangi birinde karşılarına çıkan acayip yaratıklar değil Balıkesir’in şanlı sivil neferleri: Tülütabaklar.
Ne demek Tülü Tabak?
Adı üstünde Tüylü Debbağ. Yani deri işleyen zanaatkârlar.
Devleti Ali bütün cephelerde yenilmiş, Ordu kaçaklarla dolu. Köylerde kasabalarda, kentlerde eli silah tutacak yiğit kalmamış. Padişahımız Efendimiz ve Sadaretin kararları doğrultusunda bilmem kaç cephede ya şehit olmuşlar ya gazi…
Padişahımız efendimiz ve Devlet-i Ali’nin ricali Sevr’i ve ardından Mondoros’u kabul etmiş.
Ana yurdun dört bir yanı düşman çizmeleri altında.
Yapılan anlaşmalar doğrultusunda askerin ve sivil halkın elindeki bütün silahlar toplanmış.
Buna sadece Gazi Mustafa Kemal Atatürk Hazretleri’nin karşı çıkmış.
“Hayır” demiş Atatürk, “ Böyle bir şey olamaz. Silahları mümkün olduğu kadar saklayın”.
***
Balıkesir işgal edilmiş. Halk direnme çabasında ama elde avuçta silah yok.
Düşünmüşler.. Meşveret etmişler.
İzmir’in işgalinden hemen sonra 15 Mayıs’ta Balıkesir’de Okuma yurdu Alaca Mescit toplantılarında bağımsızlık ve mücadele kararı alınmış vatan savunmasının bölge savunmasıyla başlayacağı karara bağlanmıştı.
İyi ama neyle? Elde silah yok.
İşte o zaman elinde sığır boynuzundan yapılmış piposuyla ‘Tülükadı’ devreye girer ve savaş kararı alırlar.
Tabak denilen Debbağlar tabakhanede işledikleri keçi postları giyecekler, başlarına yine hayvan derilerinden börkler takacaklar elde avuçta ne varsa, balta, bıçak, kazma, Keser nacak. Ne varsa silah olacak.
Tülütabaklar devreye girince Yunan askerleri geceleri sokaklarda karşılarına büyülü yaratıkların çıktığını ve arkadaşlarını birer birer telef ettiklerini görünce devriye nöbetine gitmek istemediklerini bildirirler.
Karargâh,Balıkesir’den Yunan İşgal ordusu başkomutanlığını yazılar gönderir. Durumu arz eder. Böyle bir olay akıl sır almaz vakalardandır.
Tülütabakların direnişi Yunan ordusunda dehşetengiz rivayetleri artırır.
İşgal askerleri sakallı Evliyaları gördüler mi görmediler mi bilinmez. Ama Tülü tabakların dehşetinden ürktükleri bir gerçektir ki inkârı mümkün değildir. Kaçınılmaz.
***
Gardırop solcusu geçinenlerin aklına gerilla deyince Che Guavere gelir. Tişörtlerini giyerler, şapkalarında kızıl yıldızla övünerek gezerler.
Yazık.. Çakırcalı, Mehmet Efeler, Sarı Zeybekler ve dağları dolduran kızanları, zeybekleri, efeleri kadınıyla, erkeğiyle Türk gerillaları değil midir?
Tülütabakların savaşı neyin nesidir?
Tülütabakların verdiği mücadele bir ulusun ve milletin topyekûn emperyalizme karşı savaşı değil midir?
***
Peki, ne oldu bize?
Hayvan postlarına bürünerek emperyalizme karşı savaşan bir ulus ne oldu da koşar adım gitmeye başladı yeniden Sevr ve Mondros mütarekelerine…
Bu sorunun cevabını aramalıyız beyinlerimizde
Kaybettik ruhumuzu, yazık cibilliyetimize!
Azim ve Karar, 18.09.2024
Okura not:
Tülütabaklar olamamak yazısının Söz Tv’deki yayınını:
linkinden izleyebilirsiniz. Tülütabak ruhundan Türksüz Ege’ye doğru adım adım gidilen Egeyi ‘İon’laştırma, can vererek kovduğumuz Yunan ordusuna para için nasıl kucak açtıklarının çabalarını bu linkten izleyebilirsiniz.