SPORDA ŞİDDET ÜZERİNE
Ceyhun Balcı
Sağlık ortamında ya da spor alanında ve aklınıza gelebilecek her yerde şiddet Türkiye’nin önde gelen sorunudur. Hatta, bu sorunun yerleşikleşmiş olduğundan bile söz edilebilir.
Spor sahaları şiddetin ete kemiğe büründüğü, hemen her an kendini gösterebildiği yerlerin başında geliyor.
Geçtiğimiz aylarda İzmir’de oynanan Göztepe-Altay maçında yaşananlar ürkütücüydü. Sahaya inen bir yandaşın köşe gönderi direğini silah olarak kullanarak karşıt takım kalecisini hastanelik edebilmesi dehşet vericiydi. Aynı maçta bir yandaş patlayıcı maddeyle yaralanmıştı. Patlayıcı maddenin cankurtaran sürücüsü tarafından içeri sokulmuş olması olayın ayrıca üzerinde durulması gereken olumsuz yanıydı.
Hemen her maçta futbol sahasına atılan su şişeleri kimi maçlarda sahanın belirli bölümünde kümeler oluşturacak çokluğa erişebilmektedir. Bu şişelerle yaralanan sporcular da eksik olmamaktadır. Bu açık durum karşısında başta hakemler olmak üzere güvenlik güçlerinin umursamazlığı ve edilgenliği bir başka kaygı kaynağıdır.
Daha ne yaşanmalıdır ki o spor karşılaşması tatil edilsin!
Geçen hafta Sivas’ta yaşanan Avrupa kupası maçında Fiorentinalı oyuncuya yumruk atabilecek denli yaklaşan bir yandaş bozuntusunun oyuncunun burnunun kırılmasına neden olduğu basında hak ettiği yeri bulmadı.
Her şeyden önce, başta futbol yönetimleri olmak üzere sporun başındakilerin bu olaylara yeterince duyarlı yaklaşımda bulunmadıkları, yinelenmemesi için gerekli kararlılığı sergilemediklerinin altı çizilmelidir.
Dıştan bir örnek her takımın kendi evinin önünü temiz tutması gereğine vurgu yapmamızı kolaylaştıracaktır.
Hollanda’da oynana PSV-Sevilla maçında sahaya girerek Sevilla kalecisine saldıran PSV yandaşı kendi kulübünce yaptırıma uğratılmış. Söz konusu yandaş görünümlü vandalın 40 (kırk) yıl süreyle maçlara girişinin yasaklanması kararı alınmış. Bununla da yetinilmemiş saldırganın yol açtığı zararın karşılanması için ödence yaptırımına uğratılması amacıyla hukuksal sürecin başlatılması da sağlanmış.
Özellikle spor alanlarındaki şiddetin kökünün kazınması herkesin kendi evini derli toplu tutmasıyla olasıdır.
PSV kulübü bu bağlamda örnek alınması gereken bir davranış sergilemiştir.
Bizim kulüplerimizin yöneticilerinin bu türden yaklaşımlara oldukça uzak olduğunu üzülerek de olsa saptamak zorundayız. Böylesi davranmak şöyle dursun, bizim kulüp yöneticilerimiz karşıt kulüplerin yöneticileriyle her an olumsuz bir söz yarışı içinde olmayı görev bellemiş görünmektedirler. Böylelikle bir yandan kendi yandaşlarını bir arada tuttuklarını düşünürlerken diğer yandan da kendi hataları sonucu ortaya çıkan sportif başarısızlıklara gerekçe üretme konusunda önlem almış olmaktadırlar.
Hemen hiçbir yönetici sözle yaptıklarının eyleme dönüşebileceğini, şiddeti besleyen bir cansuyu olabileceğini aklına bile getirmemektedir.
Son sözlerin ilki hakemler için olsun!
Onları verdikleri hatalı kararlar üzerinden eleştirme yetkim ve bilgim yok. Ancak, yazının başında vurguladığım gibi futbol sahalarında sıradanlaşmış olan şiddet konusunda duyarsız davranarak sporcu ve izleyici sağlığını tehlikeye attıklarını belirtmek zorundayım. Maçın tatil edilmesi için sporcuların ya da izleyicilerin hastanelik olması mı gerekmektedir diye sormuş olayım.
Diğer yandan, güvenlik güçleri de bu konuda çok duyarlı davranmamaktadır. Polis ve diğer güvenlik öğelerinin izleyicileri sıkı izlem altında tuttukları ve bu izlemin “hükümet istifa” sözü sınırları ötesine geçemediği gözlenmektedir.
Hem hakemler hem de güvenlik güçleri açısından “görevi ihmal” eyleminin söz konusu olduğu açıktır.
Hollanda’nın PSV kulübünün kararı bize de örnek olsa ne iyi olur demekten alamıyorum kendimi.
Azim ve Karar, 24.03.2023