ON YIL DAHA YAŞASAYDI…
Ceyhun Balcı
“Atatürk On yıl daha yaşasaydı” Türkiye’nin bambaşka bir noktaya evrileceği kuşkusuzdu. On beş yılda yaptıkları ortadayken artı 10 yılın kazanımlarını varın siz canlandırın kafanızda. Eklemekte yarar var ki sicili kusursuz olan Atatürk’ün yaşaması durumundaki gelişmeler üzerine kestirimde bulunuyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 Kasım anmasında bu sözleriyle şaşırttı. Şaşırttığı kadar da düşündürdü.
Ne demek istedi sorusu pek çoğumuzun zihnini kemirdi.
Bu sözlerle Atatürk’ü olumlarken ardından gelenleri eleştirmiş oldu.
Çok iyi bir asker olduğuna ve yitirdiği savaş gösterilemediğine göre ikinci paylaşım savaşında da kazanım sağlardı mı demek istedi Cumhurbaşkanı?
Her ne kadar doğaçlama konuştuğu olsa da Cumhurbaşkanı’nın böylesi özel günlerdeki konuşmaları danışman süzgecinden geçiyor olmalıdır.
Tarih ve uluslararası ilişkiler danışmanları vardır kuşkusuz.
Onlara danışıldı mı?
Danışıldıysa ne katkı alındı?
Bunları bilemesek de 10 Kasım günü yeni yapısı kullanıma açılan Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’nda ve başka akademik kurumlarımızda Cumhurbaşkanına danışman olabilecek çok sayıda yetkin kimse olduğu kuşkusuzdur.
Danışman sıfatım olmasa da ikinci paylaşım savaşına girmemiş olmamızı şöyle açıklardım.
Batılılar bizim “birinci” olarak adlandırdığımız ilk paylaşım savaşını “büyük” sıfatıyla nitelendirirler. Dört yıl büyük olmaya yetiyorsa, 1911’de başlayıp 1922’de sonlanan 11 yıllık savaşlarımıza bulunacak sıfatın çok daha görkemli olması gereği ortadadır.
Yıkıma giden Osmanlı’nın büyük savaşa erken başlaması şaşırtıcı değildir. İlk paylaşım savaşına eklemlenen savaşlarımız Sevr’le sona erdirilmiştir. “Artık söz hakkın yok. Paylaşıldın.” barışıdır Sevr’le gelen.
Bir tek Türkler yırtıp atmıştır bu yok oluş barışını!
Geri kalan yeniklerse Sevr’e eşdeğer yıkım belgelerini imzalamışlardır. O gün ağır koşulları onaylayanlar ikinci paylaşım savaşına geri saymaya başlamıştır. Barışa son veren barıştır gerçekte birinci paylaşım savaşı sonunda imzalananlar.
Öncekine göre çok daha fazla acı, gözyaşı ve can yitimine neden olan ikincisini yaşamak zorunda kalmıştır dünya böylelikle.
İlkinden sonra “olmak ya da olmamak” ikilemini Atatürk önderliğinde yaşayan Türkler yokluktan ve yoksunluktan bir “Milli Mücadele” çıkartmışlardır ve bunu da utkuyla taçlandırmışlardır.
Başka deyişle Türkler ilk paylaşım savaşının hesabını, beklemeden ve sıcağı sıcağına gördükleri için ikincisine gereksinim duymadılar. İkinci paylaşım savaşı çıktığında Türkiye’nin ne alacak ne de verecek 1 karış toprağı yoktu.
Hatay Misakı Milli topraklarına katılmıştı.
Diğer yandan, Kerkük-Musul’un topraklarımıza katılması sorunu arzuladığımız gibi olmasa da çözüme kavuşturulmuştu. Bu konunun emperyalizmin arzularına göre sonuçlanmış olmasını günümüzün Şeyh Sait, Seyit Rıza ve İskilipli Atıf tutkunlarına sormak gerekir.
On yıl daha yaşasaydı sözlerinin ardında ikinci paylaşım savaşına girmemiş olmamızın sorgulanması varsa durum budur.
On değil 20 yıl daha yaşamış olsaydı “Yurtta barış, dünyada barış!” diyen Atatürk’ün haksız bir savaşa girmesi akıldan bile geçirilecek seçenek olamazdı.
Onlar girilmemiş savaşın hesabını soradursunlar!
Biz girilmiş savaşın, Kore savaşının hesabını sorabiliriz. Uzağımızda olan ve herhangi bir şekilde bizi ilgilendirmeyen bu savaşa girmemiz Bağımsız Türkiye’ye son verdi.
Batı kapısına sıkıca bağlanmamız sonucunu doğurdu.
Bugün yaşamakta olduğumuz sayısız sorunun kökünde bu bağlanış yok mu sorusuyla bitirelim.
Azim ve Karar, 11.11.2024