NEDEN YENİ FİKİRLER ÜRETEMİYORUZ? – II
Cihan Dura
Bu yazının ilk kısmında yeni kavram, fikir ve görüşlerin ancak bilimsel yöntemle bulunduğunu, bilimsel yöntemin ise gözlem ve muhakeme gerektirdiğini vurgulamış, fakat gözlemin de ancak analiz ve sentez işlemleriyle verimli olacağını belirtmiştim.
“Biz niye yeni fikirler üretemiyoruz” sorusunu da şöyle yanıtlamıştım: Çünkü biz dünyada olup bitenleri bilimsel yoldan gözlemlemenin yolunu, gördüklerimizi analiz etmeyi, bir senteze ulaşmayı bilmiyoruz. Aynı yazıda analiz yöntemi üzerinde genişçe durmuştum. Okuduğunuz yazıda ise senteze öncelik verecek, bu yöntemi daha ayrıntılı olarak açıklayacak ve bir sonuca ulaşacağım. Ama önce ‘bütünsel yaklaşım’ usulü üzerinde durmamızda fayda görüyorum.
Bütünsel Yaklaşım
Doğada gözlemlenen her olgu, olup biten her şey birbiriyle bağlantılıdır, birbirine bağımlıdır. Bundan dolayıdır ki, bir olgu ancak bulunduğu bütün hesaba katılarak incelenirse, gerçekten kavranır ve anlaşılır. Bu yöntem diyalektiğin bir yöntemidir ve “bütünsel yaklaşım” adıyla anılır. Evrende mevcut olan her varlığın (somut veya soyut her şeyin) çeşitli ögeleri de birbirine bağımlı olarak bir bütün oluşturur. Bunların tek birini bile bilimsel olarak anlayabilmek için hepsini birden, bir arada incelemek gerekir.
Olgu ve kavramların birliğini her yerde, canlı ve cansız bütün varlıklarda görebiliriz. Bunlardan tek birinin bile bilimsel ve tam olarak anlaşılması bütün olgu ve kavramların, karşılıklı ilişkileriyle incelenmesini gerektirir. Bilim adamları bu yol üzerinde yıllardır çalışıyor ve çalışmaya devam edecek.
Toparlarsak, evrende her varlık, somut veya soyut her şey: örneğin bir atom, bir tohum, bir fikir, bir duygu, bir eylem çeşitli ögeleri birbirine sımsıkı bağlı olan bir bütün oluşturur. Bunlarını tek birini bile doğru olarak anlayabilmek için hepsini birden hesaba katmak, incelemek ve tanımak zorundayız. Bu tahmin edeceğiniz gibi tek bir insanın gücünü aşar, o zaman ortaklaşma veya ekip çalışmaları gerekir ki, çağdaş bilimler de bu yol üzerindedir.
Sentez Yöntemi
Her analizi bir sentez işlemi takip eder. Sentez, analiz yoluyla birbirinden zihnen ayrılmış olan ögelerden hareket edilerek yapılır. Sentez gözlem konusu (öğrenilmek istenen) olguya ait ögelerin (oluşturucu parçaların) sistemli ve düzenli olarak, düşünme ortamında yeniden bir araya getirilmesi işlemidir.
Bu işlem üç aşamadan oluşan zihinsel bir çalışmanın sonuncudur: Ögeleri ayırma, inceleme ve yeniden bütünleştirme…
– Araştırma konusu olgu (bütün, küme) analiz edilir, ögelerine ayrılır.
– Ögeler tanımlanır, sınıflanır. Sıralanışları, aralarındaki ilişkiler kaydedilir.
– Ögeler aynı (veya farklı) bir düzen içinde yeniden bir araya getirilir.
Sentez, yapılan gözleme “açıklık, genişlik ve derinlik” kazandırır. Sentez işlemine araştırma veya öğrenme konusu olan olguyu daha yakından tanımak için, ögelerin olgu (küme) içindeki yerini ve rolünü, olgunun yapısını ve işleyişini öğrenmek için başvurulur. Anlaşılacağı gibi, sentezde, gözlemlenen olgudan hareket edilerek yine aynı olguya geri dönülmektedir. Ancak ikinci halde, olgu; sentez sayesinde, birinci halde olduğundan daha net, daha ‘yapılı’, daha belirgin ve gerçeğe daha yakın olarak görülür.
● Bu konuda -hiç umulmadık bir kişinin- İslam âlimi Gazali’nin (1058-1111) hayli öğretici bir özdeyişi vardır. Şöyle diyor: “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin tamamını kabuk zanneder.” Gazali bu sözüyle ne demek istiyor? Analiz ve sentez yöntemlerine ve bu işlemin önemine işaret ediyor. Şöyle ki,
-Cevizin kabuğunu kırıp içini gözden geçirince, analiz işlemini başlatmış ve sürdürmüş oluyoruz.
-“Cevizin hepsi kabuk değilmiş; ceviz, içinde bir düzen dahilinde şu şu parçaların da bulunduğu bir şeymiş” deyince de “sentez” yapmış oluyoruz.
Bu iki işlemden önce, cevizi “kabuktan ibaret bir şey” olarak görüyordunuz. Ancak kabuğunu kırıp içine bakıp inceleyince (analiz), öyle olmadığını anladınız. Onun, kabukla birlikte başka ögelerden oluşan bir bütün olduğunu gördünüz. Dolayısıyla, cevizi artık öncekinden farklı olarak görüyor ve düşünüyorsunuz (sentez). Bu ikinci görüşünüz, “daha net, daha yapısal ve gerçeğe daha uygun”dur.
● Senteze Atatürkçü Öğreti’den de örnek verebiliriz.
Milliyetçilik ilkesinin içinde yer alan millet kavramını ele alalım. Bir milleti millet yapan şeyler; ortak kültürdür, ortak tarih, ortak dil, ortak ülkü, ulusal bilinçtir. Şimdi biz bu son saydığımız unsurları ne kadar iyi öğrenirsek, bunlar arasındaki bağlantıların ne kadar bilincinde olursak (analiz), millet olgusu zihnimizde o kadar netleşir, belirginleşir, o kadar anlaşılır hale gelir. Milliyetçilik ilkesini, ilk gördüğümüzden daha farklı, daha gerçeğe yakın olarak görürüz (sentez).
Bize bu doğru öğrenmeyi ve anlayışı sağlayan nedir? Yanıt: Analizdir, bunun ardından yaptığımız sentez işlemidir.
Bu örneğimiz bize bir ışık daha tutuyor, şunu düşündürüyor: Atatürkçü düşüncenin kavram ve fikirlerine bilimsel yöntemi, örneğin analiz ve sentez işlemlerini uygulayalım. İşte ancak o zaman Atatürkçülük hakkında yeni şeyler söyleyebilir, yeni kavram ve görüşler ortaya atabiliriz.
Sonuç
Şimdi yazımızın başlığını oluşturan soruyu bir kez daha soralım: Biz Türk aydınları, okumuşları, biz niye yeni, ses getirici fikirler üretemiyoruz?
Çünkü biz bilimsel düşünmeyi bilmiyoruz, hatta bilmediğimizi de bilmiyoruz! Dünyada olup bitenleri doğrudan bilimsel yoldan gözlemlemeyi, gördüklerimizi analiz etmeyi, bir senteze ulaşmayı bilmiyoruz. Sonuç olarak, başkalarının bilimsel olarak bulduklarını ezberlemekle, birbirimize ve gençlerimize aktarmakla, kısacası taklitle yetiniyoruz.
Yeni kavramlar, yeni fikir ve görüşler esas itibariyle bilimsel yöntemle bulunur. Bilimsel yöntem gözlem yapmayı ve gözlem sonuçlarını aklını kullanarak değerlendirmeyi, kısaca muhakeme yapmayı gerektirir. Görülüyor ki, işin başında dünyayı ilgilenmeye değer bulmak ve gözlem yapmak geliyor. Bu, reel dünyada olup bitenlere yönelmek, onları beş duyumuzu kullanarak kaydetmek anlamına gelir. Fakat gözlemin bilimsel olması lazım. Bunun da birinci koşulu, analiz ve sentez işlemlerini iyi bilip uygulayabilmektir. Analiz ve sentezin yapılmadığı bir gözlem işe yaramaz, verimsiz ve kısırdır. Bu işlemleri gerektiği gibi yapabilen insandır ki, yeni şeyler söyleme, yeni fikir ve görüşler ortaya koyma imkânını elde etmiş olur. O zamana kadar kimsenin bilmediği gerçekler bulur, kavramlar ve fikirler üretir, terimler oluşturur. Teoriler kurar, zamanla kendine özgü bir fikir sistemine, dünya görüşüne de sahip olabilir.
Azim ve Karar, 14.12.2023