NATO İÇİN(DE) ÖLMEK
Ceyhun Balcı
Etnik ayrılıkçı terör son 40 yılda kendisini göstermiş gibi görünse de varlığı Cumhuriyetle yaşıttır.
Son 40 yıldaki değişiklik dünyadaki dengelerin farklılaşmasıyla sözde müttefiklik anlayışının da evrilmesidir.
Aynı ittifak içinde, NATO’da yer alan ABD-Türkiye ikilisinden Türkiye NATO’culuktan şaşmazken NATO’nun baş oyuncusu ABD müttefiki Türkiye’yi örselemekten geri durmuyor.
Birkaç çift söz de iç cepheye söylenmeli!
Kısa aralıklarla yaşanan ve bir kezde çokça askerimizi aramızdan alan terör saldırılarından dil ucuyla da olsa rahatsızlık duymayan iki yapı var. Her ikisine de parti demeye dilim varmıyor.
HÜDAPAR ve DEM Parti!
İlki iktidarın bağlaşığı. Bu sayede girdiği TBMM’de federasyon isteğini dile getirme özgüveni içinde olduğu görüldü.
İkincisinin etnikçiliği ve ayrılıkçılığı da kuşku götürmez gerçek. Şimdilik ana muhalefet partisi CHP’nin öncelikli ilgi alanında.
Bu tabloya bakınca Türk siyasetinin önde gelen oyuncularının terör saldırıları sonrasında döker gibi yaptıkları gözyaşlarının sahte olduğunu anlamak zor değil.
Bu arada, böylesi bir ulusal güvenlik sorunu karşısında Cumhurbaşkanının iki parti önderiyle iletişim kurmasına karşılık muhalefeti yok sayması da bir başka iç cephe sorunu olarak tarihe geçmiştir.
Türkiye, Atatürk’ten sonra yaşadığı sapmayı NATO’ya girerek yerleşikleştirdi. Üstelik bu doğrultuda Mehmetçik’i Kore’de ölüme göndermek gibi üst perdeden bir eylemle çıktı sahneye. Bu anlamsız, onursuz ve akılsız davranışı sergileyenleri ve Türkiye’yi NATO bataklığına sokanları olumsuz şekilde anmış olalım.
NATO için ölen Türkler, bugünlerde NATO için(de) ölüyorlar.
Şehitlerin sıvasız evleri, çadırdan hallice ısıtıcısı bile olmayan barınakları kamuoyunun ilgisini çekiyor. Duygusallığa karışan öfke sorunun özünü ıskalamayla sonuçlanıyor.
Başı ağrımasın diye askeri ölme göreviyle donatan iktidar şehit ailesinin çadırına alın şu ısıtıcıları da projektörler üzerimizden uzaklaşsın demeye getiriyor.
Kaba ve bir o kadar içtenlikten yoksun bir davranış olarak not edildi.
Bu arada, Türkiye’nin içine düştüğü açmazın baş nedeni olan siyasetin şehitler üzerinden oy kazanımı derdine düşmüş olması da ibretlik bir başka durum olarak kendisini göstermiştir.
NATO’culuktan vazgeçemeyen siyasetimize son dönemin iktidarını da ekleyebiliriz. İçeride coşkulu ve tutkulu kitlelere “Kahrolsun ABD” diyenlerin dışarıda NATO’culuktan şaşmamaları adamakıllı irdelenmeyi hak ediyor.
ABD’nin ve ona eklenen pek çok Avrupa ülkesinin Türkiye’den toprak koparmaya çalışan etnikçi teröre destek olduğu, hiç olmazsa yüreklendirdiği su götürmez gerçektir.
Durum bu denli açık ve ortadayken termal kamera gördü mü görmedi mi ya da İHA’lar SİHA’lar uçtu mu uçmadı mı türünden anlamsız tartışmaların ateşini harlamak hedef saptırmanın ötesinde anlam taşımamaktadır.
Önceki yıllarda kışın paydos eden PKK terörünün kış ortasında devinime geçmiş olması düşündürmenin ötesinde gerçeği gözümüzün içine sokan gelişme sayılmalıdır.
Ne yapmalı?
Devlet aklını öne çıkartmalı!
Bundan birkaç gün önce MİT’in kuruluş yıldönümünde salonda bulunan MİT görevlilerinin görsellerini kamuoyuna sunan devletin aklını çoktan yitirmiş olduğunu söylesek abartmış olur muyuz?
Süper akıllı topluma doğru yol alınan günümüzde her şey, her nesne akıllanırken devletimizin akıldan yoksunlaşması korkunç bir durumdur.
Misakı iktisadisi bozguna uğramış bir ülkenin bu yetmezmiş gibi aklını da yitirmiş olma belirtileri göstermeye başlaması karamsarlık kaynağımızdır.
NATO için ölmüştük!
NATO için(de) ölmeyi sürdürüyoruz.
Üç çeyrek yüzyıldır değişen ne?
Yakında TBMM İsveç’in NATO’ya girişini oylayacak. TBMM’nin tulum çıkartarak onayı kimseleri şaşırtmayacak. Birkaç karşı oy şeref golü niyetine sevnidirecek. NATO’cu Türk siyasetinin foyası bir kez daha ortaya çıkacak.
Geçenlerde 100 yaşında bu dünyadan göçen Kissinger ‘ın şu sözleri özümsenmeye değer : “ABD’nin düşmanı olmak tehlikeli olabilir ama dostu olmak ölümcüldür!”
Azim ve Karar, 15.01.2024