MEHMET’İN ZAFERİNE İŞGALCİYİ ORTAK ETMEK
Birinci Dünya Savaşı’nın galibiyet ödülü Osmanlı İmparatorluğu’nun enerji zengini coğrafyası olacaktı. İngiliz-Fransız-Rus bağlaşıkları “Hasta Adam” dedikleri Osmanlı’nın parçalanıp bölüşümü konusunda nihayet anlaşmışlardı. Boğazların ve İstanbul’un vaadi Rusları ikna etmeye yetmişti. Bağlaşıklara sonradan İtalya ve Yunanistan’ın da katılmasıyla Osmanlı’nın karadan ve denizden kuşatılması tamamlanmış oluyordu.
18 Mart 1915, Türkleri savaşın başında saf dışı bırakma senaryosunun saha uygulaması olarak tasarlanmıştı. Çanakkale Boğazı’nın iki yakasındaki müstahkem topçu mevzilerini susturan bağlaşık donanması İstanbul’a ulaşacak, başkenti düşen Türkler, büyük savaşın ilk aylarında devreden çıkarılacaktı. Yanlış hesap Çanakkale Boğazı’ndan geri dönecek, Mehmetler karadan toplarıyla denizden mayınlarıyla kibirli düşmana yol vermeyecektir!
ANZAKLARIN KADERİ
25 Nisan 1915 ikinci denemedir. Çanakkale’yi denizden geçemeyen düşman karaya yönelmiştir. Gelibolu’ya çıkarak Türk yığınaklarını söküp atacak, boğazı güvenceye aldıktan sonra donanmaya tam yol İstanbul diyecektir. İskenderiye ve diğer toplanma merkezlerinden gemilere doldurulan dilleri, dinleri, renkleri farklı bağlaşık ordusu 25 Nisan 1915’te karaya ayak basacaktır.
Kumkale, Saros ve Beşige’ye yapılan çıkarma gösterileri Türkleri yanıltmaya, asıl çıkarma noktalarını perdelemeye yöneliktir. Bağlaşıkların bütün güçleriyle yüklenecekleri iki ana bölge Seddülbahir ve Arıburnu’dur. Seddülbahir’e çıkan 29. İngiliz Tümeni’nin ilk hedefi Alçıtepe, Arıburnu’na çıkan Anzak Kolordusu’nun ilk hedefi Kocaçimen’dir.
Bu stratejik tepeler ele geçirildikten sonra ikinci ve üçüncü gün karaya çıkacak Fransız ve İngiliz piyade tümenlerinin de katılmasıyla Seddülbahir grubu güneyden, Anzaklar kuzeyden Eceabat’a yürüyeceklerdi. Plan gerçekleştiğinde Gelibolu’nun güneyi ele geçirilmiş olacak, topçu mevzilerinin de işgaliyle Boğaz, donanmanın geçişine hazır hale getirilecekti.
Kâğıt üzerinde mükemmel görünen plan sahada bozulacaktır. İngilizlerin “kaderin adamı” olarak tanımladıkları genç Türk kurmayının inisiyatif ve iradesi ile Mehmetlerin süngüsü, Alçıtepe ve Kocaçimen’i, Gelibolu muharebelerinin sonuna kadar bağlaşıklar için ulaşılması imkânsız birer seraba dönüştürecektir! Bağlaşıklar, çıkarmanın ilk günü stratejik hedeflerine ulaşabilselerdi hiç kuşkusuz kısa sürede kazandıkları zaferle tarihe geçeceklerdi. Mehmetlerin imanı ve inancıyla kaderin adamının üstün sevk ve idaresi buna izin vermeyecek, Gelibolu’yu işgalciler için utanca dönüştürecektir!
25 Nisan sabahı Arıburnu’na çıkan Anzak birlikleri, sahildeki zayıf Türk savunmasını kırarak Kocaçimen’e yöneldiklerinde karşılarına, taarruzu değil ölmeyi emreden kaderin adamı çıkmasa idi, 57. Alay parıldayan süngüleriyle üzerlerine atılmasa idi hiç kuşkusuz tarih başka türlü yazılabilirdi! Ama o gün orada tarihin akışını değiştirecek kaderin adamıyla karşılaşmak Anzakların kaderiydi!
UTANÇ DOLU KAÇIŞ
25 Nisan’da Bigalı’da konuşlu 19. İhtiyat Tümeni Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’in, süreç içinde Anafartalar Grup Komutanlığını üstlenerek, rütbesinin çok üstünde birliklere komuta etme ve inisiyatif kullanma yetkisine sahip olması muharebelerin sonucunu belirleyecek önemdedir.
Kaderin adamının Anafartalar, Conkbayırı muharebelerindeki sevk ve idaresi, düşmanın zafer beklentisinin son kırıntılarını da yok edecektir. Ağustostaki kanlı çatışmalardan sonrası aralık sonuna kadar sürecek karşılıklı siper muharebeleridir. Ocak ayının ilk haftası ise gece karanlığında ayaklarının ucuna basan hırsız misali sessiz bir utanç içinde Gelibolu’yu boşaltma ve kaçıştır!
‘KURTULUŞ’UN ÖNSÖZÜ
Açığı olsun örtülüsü olsun Mustafa Kemal düşmanlarının ortak iddiası, Çanakkale Muharebelerinde etkisi ve inisiyatifi sınırlı küçük rütbeli bir subayın rolünün sonradan resmi tarih tarafından abartılmış olduğudur. O zaman bir başka ülkenin, üstelik hasım tarafın, üstelik Çanakkale Muharebelerine katılmış İngiliz tarihçi General Aspinall Oaglender’e kulak verelim: “Bir tümen komutanının üç ayrı yerdeki krize zamanında müdahale ederek sadece oradaki harbin gidişatını değil, bütün bir milletin kaderini, geleceğini değiştirmesi ve etkilemesini tarih çok nadiren kaydeder.”
Mehmetler 4 yıllık savaş boyunca Arap Yarımadası’nda, Irak, Sina, Filistin, Suriye’de Kafkaslarda, Galiçya’da ölümüne vuruşurlar. Fakat bu muharebeler içinde Çanakkale’nin özel bir yeri vardır. Çanakkale için Kurtuluş Savaşı’nın önsözü denir. Çok doğrudur. 1912 Balkan yenilgisinin utancı Çanakkale’de silinmiş, gelecekte verilecek Kurtuluş Savaşı’nın lideri burada ortaya çıkmış, ülkenin ve milletin geleceği konusundaki genel karamsarlık burada giderilmiştir.
Dilinden, ruhundan anlayan komutanların sevk ve idaresinde olduğu zaman Mehmetlerin neler yapabileceği, olmazları nasıl oldurabileceği de burada kanıtlanmıştır. Çanakkale Zaferi, Türk milletine ve onun üniformalı evlatları Mehmetlere aittir.
Yine Çanakkale’nin onuru ve şerefi Mehmetlerin, yenilgisi ve utancı işgalcilerindir. Çanakkale ile ilgili tarihsel, kültürel, sanatsal, sinemasal çalışmaların çıkış noktası bu bakış açısı olmalıdır. Hiçbir ülke ve millet, ülkesini işgale kendisini köleleştirmeye gelmiş işgalci askerlerini kutsayacak, celladını mazur gösterecek ölçüde bilinç kaybı içinde olamaz.
POSTMODERN TROYA SEFERİ
Bu satırları yazmak zorunda kalmamızın nedeni son dönemlerde ülkesini savunan Mehmetlerle işgalcileri eşitleme hastalığının yaygınlığıdır. Gelibolu Yarımadası’nı aylarca cehenneme çeviren, Mehmetlerin üzerine bomba yağdıran işgalciler, Postmodern Troya seferine çıkmış Agamemnonlar, Odesiyuslar, Aşiller olarak neredeyse kutsanmakta, ülkemizi teşrifleriyle onurlandıran kahramanlar olarak selamlanmaktadır. Yine, ülkesinden, ailesinden uzak kalmış centilmenlerin trajik öyküleriyle mazur gösterilmekte, Mehmetlerle tütün konserve takası üzerinden sonuçta beraat ettirilmektedir!
Kuşkusuz her kişinin kendine özgü bir trajik öyküsü, romantik düşleri olabilir. Düşünülmelidir ki Mehmetler Çanakkale’de bu centilmenlere yol verseydi, 1915’te İstanbul düşecek, Türkler esir alınıp ülkeleri işgal edilecek, Kurtuluş Savaşı verebilme olanağı yakalanamayacaktı ve Batılı beyaz efendinin sömürge kervanına katılmak zorunda kalacaktık.
BARIŞA EVET, ALGIYA HAYIR
Milletler arasındaki düşmanlığın kalıcılaştırılarak kuşaktan kuşağa aktarılması hiç kuşkusuz doğru değildir. Bunun yerine barışçıl bir söylem ve barışçıl ilişkiler tercih edilmelidir. İtirazımız, tarihsel gerçekliği tersyüz ederek Mehmetlerin analarının ak sütü gibi helal zaferine karşı tribünden ortaklar yaratmaya yönelik psikokültürel şırıngayadır. İtirazımız, halkı kolektif bilinç kaybına uğratıp mankurtlaştıracak yazılı, görsel, sinemasal toplum mühendisliğinedir!
106. yılında süngüleriyle Çanakkale Zaferi’nin yolunu açan Mehmetlere ve ebedi komutanları kaderin adamına saygıyla.
Azim ve Karar, 25.04.2021