İNCİTEN 14 MART
Ceyhun Balcı
Hiç olmazsa bugün rahat ederiz diye düşünmüştüm. Olmadı, olamadı.
Bir hafta önceki sözel şiddetle yetiniriz diye düşünürken…
Yer İstanbul Taksim Meydanı.
Sayıları 2 elin parmakları kadar ancak olan bir öbek hekim.
14 Mart’ta Cumhuriyet Anıtı’na çelenk sunmak için oradalar.
Çelenk sunumu sonrası taş çatlasa birkaç söz söyleyip dağılacaklar.
Çoğunluğu tabip odası yöneticileri.
Onlara eklenen ak saçlı kıdemli meslektaş.
Adı bende saklı.
Yaşı 89. Bir ulu çınar. Ununu eleyip eleğini asmış olsa da gerçek Cumhuriyet yurttaşı olmaktan kaynaklı alışkanlıkla bu zor günlerde bir şeyler yapma çabasında.
Oradaki varlığı bile çok şey ifade ediyor.
Türk polisi kes(k)in bir buyruk almış belli ki.
Cumhuriyet Anıtı’nı hekimlerden korumaya ant içmiş. Cumhuriyet Anıtı bahane elbette.
Korumaya çalıştıkları kendileri.
8 Mart’taki “Giderlerse gitsinler!”salvosuna bugün polisin fiziksel tutumu eklenince kara bir güne bir başkası eklenmiş oldu.
Ak saçlı kıdemli Tıbbiyeli polisin itmesiyle yere düştü.
Yalnızca adı bende saklı büyüğümüz değildi yere düşen!
Aynı zamanda hekimlikti, hekimliğin saygınlığıydı. Gerekirse yerlerde sürükleriz mi demek istediler? Bilemedim!
Toplumumuzda bir şekilde varlığını koruyan babası, dedesi yaşındaki büyüğüne saygı duygusu da belli ki “emir demiri keser” anlayışına kurban edilmişti.
Bir hafta içinde ikinci derin yaradır bu biz hekimlerin gönlünde açılan.
Yaşa, başa, bilgiye, birikime ve deneyime saygının tarihe karıştığına tanıklık etmek kadar iç karartıcı başka şey yaşar mıyız bilemiyorum.
Belli ki örselemeyi, incitmeyi ve kabalığı sürdürecekler.
Geçen hafta devletin doruğundan gelen sözel kükreyişin bugün Taksim meydanında polis kaynaklı itiş kakışla ete kemiğe bürünmesi karşısında…
Hekimlere yönelik şiddet tepeden tırnağa ilerleyen bir kimlik mi kazanıyor sorusunu getirdi aklıma.
“Giderlerse gitsinler”“Düşerlerse düşsünler”le taçlandırıldı.
Azim ve Karar, 14.03.2022