HAVUÇLAR VE GERÇEKLER
Suriye’de Halep’i ve Hama’yı ele geçiren, Humus’a ve Şam’a yürüyen İsrail’dir. Adı ne olursa olsun bu işleri yaşama geçirenlere alkış tutanların İsrail çizgisine gelmiş olduklarının altı çizilmelidir.
Ceyhun Balcı
Manavdaki ederi ateş pahası olsa da özellikle şu günlerde bölgemizde havuç bolluğu var.
Suriye’de değişen durum BOP’un sürmekte olduğunu gösterdi. BOP gereği olduğu tartışılmaz olan bu gelişmeler karşısında birilerine havuç uzatıldığı açıktır.
Uzatılan havuçların yanı sıra olmayan havuçlar da varmış gibi dolaşıma sokuluyor.
Havucun bini bir para
Halep HTŞ’nin eline geçer geçmez kentin kalesine serilen Türk bayrağı 82. İlimiz Halep sayıklamalarına mavi boncuk gibiydi. Bu görüntüdeki ayrıntı her şeyi ortaya koyar nitelikteydi. Bayrak göndere çekilirdi. Oysa Halep kalesindeki Türk bayraklı görüntü bir senaryonun gereğiydi. Bayrağın fotoğraf sonrası oradan kaldırılacağını anlamak güç değildi.
Bir başka havuç Tel Rıfat’ta uzatıldı. SDG-YPG elindeki bu kent HTŞ-SMO eline geçti diye bayram yapanlara rastlandı.
Fırat’ın doğusunda Suriye’nin egemen olduğu yerleri etnikçi terör örgütüne bırakmasının üzerinde ise doğallıkla durulmadı.
İç politikada akla gelebilecek her türlü çelişmeyi ve çatışmayı yaşayan tarafların Suriye’deki gelişmeler üzerinden bir ortak paydada buluştuğu görüldü. NATO’cu, batıcı el her iki tarafa değmişti besbelli.
İktidarın azılı muhaliflerinden olan bir tv kanalına çıkartılan emekli tuğgeneral Suriye’deki gelişmeleri Türkiye’nin ayağına gelmiş bir fırsat olarak niteledi. İşi Halep Türk kentidir demeye vardırmasa da ortaya çıkan tabloda Süleyman Şah’ın gömütünün olması gereken yere götürülebileceğinden söz edebildi. Havuçla oyalananlara katıldığı anlaşılıyordu bu emeklinin.
Kambersiz düğün olmazdı…
Öcalan’ı TBMM’ye çağırma seanslarından zaman bulabilen bilindik kişi “Halep Türktür, Müslümandır. Tarihin tekeri olması gerektiği şekilde dönmektedir” anlamındaki sözleriyle fetih korosuna katılmakta geç kalmadı.
Bu arada, iktidar yandaşlarını bile rahatsız eder duruma gelen sığınmacı sorununa odaklananlara da havuç uzatılması unutulmuyor. Halep’in Esat’tan alınmasıyla Suriyelilerin ülkelerine geri dönmekte olduğu haberleriyle süsleniyor haber bültenleri.
Suriye yangınını baştan bu yana çığlık çığlığa izleyen, bununla yetinmeyip komşu ülkeye genişleme düşleri gören koroyu aklın çizgisine çekmek çok kolay değil. Aklın çizgisine gelecek olsalar son sultanı İngiliz gemisiyle kaçmış Osmanlı’yı rehber edinmezlerdi.
Gerçekler
Her bakımdan bozgun yaşamakta olan ve ivedi başarıya gereksinimi içindeki iktidarın ve bağlaşıklarının varlığında bu koronun yeri geldiğinde yaşamları boyunca adım atmadıkları Anıtkabir’i reise sevgi ortamına dönüştürebildikleri unutulmamalı. İlkesiz, düzeysiz ve günü kurtarma hevesi içinde olduklarından kuşku duyulmamalı.
Şimdiden Esatsız Suriye çığırtkanlığı sahne almış durumda.
Üçüncü binyılda gerilerde kaldığı sanılan fetihçi ve ganimetçi anlayış yakaladığı tarihsel fırsatı sonuna dek kullanma isteğiyle ve olanca varlığıyla kendisini gösteriyor.
On yılı aşkın süredir gözümüzün önünde olan Suriye trajedisi acıklı olduğu kadar ders verici olmuştur.
Esat’ın devrildiğni varsaydığımızda ortaya nasıl bir Suriye tablosu çıkacak?
Üçe ya da 4’e bölünmüş yeni Suriye’de, Türkiye’nin en uzun sınırını köktendinci ve etnikçi yapılarla paylaşması yüksek olasılıktır. Böyle bir gelişme sonrasında etnikçilerin “biz alacağımızı aldık, bu kadarı bize yeter” diyerek köşelerine çekileceklerini sanmak ancak budalalıkla da özdeşleştirilebilecek bir iyimserlik olur. İzleyen dönemde etnikçi-ayrılıkçı terör devletçiğinin edindiği özgüvenle Irak, İran ve Türkiye’yi de kapsayan isteklerle ortaya çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.
Kör inançla akılları başlarından alınan, bilinçten arındırılan ve terör seviciliği neredeyse genetik kodlarına işlenen eli kanlı katiller sürüsünün rahata erip silahlarını bırakacağını sanmak da bir o kadar saflık olur.
Uzatılan havuçlarla oyalananların bu ve benzeri gelişmelere de kayıtsız kalacakları kuşkusuzdur.
Olaylara, bölgeye ve dünyaya dinci-etnikçi saplantılarla yaklaşanların, üzülmeleri gereken gelişmeleri sevinç çığlıklarıyla karşılayanların emperyal projelere payandalık yaptıklarını anlamaları için daha başka nelerin yaşanması gerekecek?
Acı gerçekler zincirine bölgede yaşayanların perişan hali eklenmezse eksik kalır.
Aydınlanma yaşamamış ve dolayısı ile aklını kullanma becerisine kavuşmamış Ortadoğu toplumlarının hatalarının payı son derece yüksektir bölgeyi ve kendilerini uçurumun kıyısına taşıyan gelişmelerin yaşanmasında.
Ülkesini savunmak için bile Rusya’ya, İran’a gereksinim duyan ya da Kuveyt işgalinde olduğu gibi yetiş ABD diyen umarsızlık bölgenin önde gelen sorunudur.
Hiç kuşkusuz emperyalizm bölgeyi yeni tasarıma kavuşturmada uzun soluklu ve planlı bir strateji izlemiştir. Bölge toplumlarının onların değirmenine su taşıyan akılsızca duruşu olmasa emperyalizmin bu denli başarılı olması düşünülemezdi.
Atatürk döneminin ulusal, bölgesel ve küresel dayanışma, işbirliği anlayışı tam da bugünlerin gereksinimi olarak kendisini göstermiştir.
Anahtar sözcükler Balkan ve Sadabat paktlarıdır.
Emperyalizme ve onun yıkıcı tasarımlarına karşı ayakta kalabilmenin biricik dayanağıdır ulusal, bölgesel, küresel dayanışma ve işbirliği.
Her ne kadar altyapısı oluşmamışsa da bölge devletlerinin dayanışmanın yanı sıra biraz olsun aklını kullanma zamanı gelmiştir, geçmektedir.
Bu temel insan yetisini kullanamayanlar yakın gelecekte ayakta kalamayacaklardır.
Akılsız insan topluluklarının yok olup gittiklerini görmek için ömrümüzün yeteceğini söylemek abartı olmayacaktır.
Son acı gerçek de şudur!
Suriye’de Halep’i ve Hama’yı ele geçiren, Humus’a ve Şam’a yürüyen İsrail’dir. Adı ne olursa olsun bu işleri yaşama geçirenlere alkış tutanların İsrail çizgisine gelmiş olduklarının altı çizilmelidir.
Azim ve Karar, 07.12.2024