FİLİSTİN NASIL KURTULUR?
Ceyhun Balcı
Yazının başlığındaki Filistin’i çizip yerine bölgedeki her hangi bir ülkeyi yazabilirsiniz. Güncel gerekçeyle Filistin yazdım.
“HAMAS, çok başarılı ve can yakıcı bir saldırıyla İsrail’e kafa tuttu.” Çarpıcı etki yarattığı kuşkusuz. Onyıllardan bu yana ilk kez İsrail’in bir saldırıdaki yitimleri dört basamaklı sayılarla anıldı.
HAMAS ve Filistin bakımından gurur verici görülen bu saldırı karşısında İsrail ve Batılı gözeticilerinin pek üzülmüş gibi görünmedikleri de açık. Aylardır hazırlık yapan HAMAS’ın böyle bir işe kalkışabileceğini öngöremeyen öyküler olsa olsa gülümsememize yarayabilir.
Lübnanlı Fransız yazar Amin Maaluf’un aile tarihini anlattığı kitabında okumuştum.
Maaluf’un dedesi eğitimcidir. Aydınlanma değerlerini rehber edinen okul açmıştır. Lübnan’daki etkisi tartışılmaz olan EŞİTLİK-ÖZGÜRLÜK-KARDEŞLİK tutkunu Fransızlar Maaluf’un karşıtı olan, çağdaş ilkeleri rehber edinmeyen kişinin okulunu destekleyerek ayakta kalmasını sağlarlar. Bu değerler bize özgüdür. Sizlere özgü değil demişlerdir böylelikle.
Haksız sayılmazlar. Bu değerleri rehber edinen ve özümseyen halkları hiç kimse tutamaz.
Onlara kendileri gibi olan değil tersine çağdaş değerlerden uzakta, karanlıkta kalan yığınlar gerekir. Böylelikle kolaylıkla güdebilirler varlık içinde varsıllıklar yokluk çekenleri.
HAMAS’ın Filistin Kurtuluş Örgütü karşısında gelişip, serpilmesi, Filistin coğrafyasında sözü geçer bir örgütlenmeye dönüşmesi emperyalistin isteğiydi. Görünüşte İsrail’e karşı duran, savaşım veren HAMAS İsrail’in de onun batılı gözeticilerinin de gizli dostu olmayı sürdürdü. Bu dostluğun gereğiydi HAMAS’ın başarılı Aksa Tufanı saldırısı. Böylesi işe yarar bir eylemin karşılığında birkaç bin İsraillinin ölümüne göz yummak olayın doğasının gereği sayılmalıdır.
Yüz yıl geriye gidelim!
Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan Mustafa Kemal’in her şeyden önce gelen gereksinimi “Yurtta ve dünyada barış”tı. Barış olmadıkça atılacak adımların, sağlanacak aşamaların ve devrime eşdeğer sıçramaların anlamı olamazdı.
Barışı sağlamanın yolu da yurtta sağlananı bölgesel işbirliği aracılığıyla koruma altına almaktı.
Balkan ve Sadabat paktları işte bu düşüncenin ürünleriydi. O yıllarda bu iki paktta yer alan ülkelerin başında bulunanların Mustafa Kemal ayarında olmak bir yana ona yaklaşmaları olanaksızdı. Ne var ki yakın çevredeki yöneticiler bunlardı. Barış gibi ciddi bir konu emperyal ülkelerle konuşulamaz, görüşülemez ve sağlanamazdı. İç cephenin yanı sıra bölgesel cepheyi sağlam tutmak vazgeçilmez önkoşuldu.
Kendimi bildim bileli Filistin-İsrail çatışmalarına tanıklık ettim.
Elbette, ezilenden ve zorbalığa uğrayandan yana oldum. Bu duruşum, İsrail’deki çoğunluğu sağduyulu halka karşı(t) olmamı da gerektirmedi. Emperyalizm penceresinden bakmak bu ve benzeri çelişkileri aşmamı kolaylaştırdı.
Soğuk Savaş’ın bitişiyle birlikte denetimsiz ve karşıtsız kalan zorbalık bir yandan barış havariliği yaparken diğer yandan da ileri karakol İsrail’i diri ve zinde tutmayı göz ardı etmedi. Zayıflatılmış FKÖ’ye eşlik ettirilen HAMAS öngörüden yoksun çıkışlarıyla emperyalizmin bölgedeki etkinliklerini sürdürmede önemli destekçi oldu. Kendisine bağlanan umutları boşa çıkartmadı.
Bu arada, karşıtsız kalan ve buna bağlı olarak azgınlığı katlanan Batı emperyalizmi son yıllarda küresel ölçekte yaşanan gelişmeler sonucunda meydanın artık boş olmayacağını yaşayarak öğrenir oldu.
Doğunun ve güneyin ayağa kalkması tüm dengeleri değiştirmeye başladı. BRICS ve ŞİÖ girişimleri bölgesel olmaktan çıkarak, küresel bloklaşmanın önünü açtı.
Son zamanlarda Batı emperyalizminin önde gelen güçlerinden Fransa’nın Afrika’dan kovulma noktasına gerilediği, ABD’nin de geleneksel etki alanlarındaki alışılmış egemenliğini yitirmeye başladığı görüldü. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri Çin öncülüğünde İran’la barışma adımları atarken, ABD, petrol üretiminin artırılması konusunda Suudi Arabistan’a söz geçiremedi.
Dünya değişirken, din eksenli örgütlenmelerin temelde haklı olsalar da davalarında kazanım sağlayamayacakları bir kez daha anlaşılmışken HAMAS’ın başarılı Aksa Tufanı saldırısının bir Pirus Zaferi’nden öte anlam taşımayacağı gün gibi ortadadır.
Filistin davası bir kez daha emperyalizmin istediği yola sokulmuş oldu son saldırıyla.
İsrail’in başındaki faşizan yönetimin başaramayacak olsa da Gazze’yi insansızlaştırma (başka deyişle Filistinsizleştirme) seçeneğine yönelmesi yeterince korkutucu ve ürkütücüdür.
Haklılık doğru savaşım yöntemleriyle ve doğru birlikteliklerle bütünleştirilmedikçe sonuç almak neredeyse olanaksızdır.
Köktendincilikle kitleleri peşinize takabilirsiniz, binlerce fedai de devşirebilirsiniz. Bunca etkileyici kazanımın utkuyla sonuçlanma olasılığı taşımaması tartışılması gereken can alıcı noktadır.
Emperyalizmi aradan çıkartmadan, etkileyici ve yönlendirici güç olmasına son vermeden sonuç almak zor değil.
Olanaksız…
Şu anda yaşananlar “Filistin nasıl batağa saplanır?” sorusuna yanıt olabilir.
Azim ve Karar, 17.10.2023