DOKSAN DOKUZUNCU YILINDA CUMHURİYET YIKICILIĞI
Ceyhun Balcı
Kurtarıcı, kurucu ve devrimci Mustafa Kemal’in Cumhuriyet’i kurma kararını ortada Milli Mücadele bile yokken Erzurum Kongresi sırasında Mazhar Müfit (Kansu) Bey’e yazdırdığı bilinir. Bu sırada, yalnızca Cumhuriyet’i değil bir dizi devrimi de not ettirmiştir. Mazhar Müfit Bey’in o gün için ütopya düzeyindeki bu tasarımları not etmekle birlikte “Paşam bu kadar da hayalci olunmaz!” sözlerini “Ben yatmaya gidiyorum” diyerek tamamladığı yer alır kaynaklarda.
Mazhar Müfit Bey, Mustafa Kemal’in yanı başındadır. Kuşkusuz güvenmektedir ona.
Milli Mücadele için Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal’e “deli değil, zır deli” nitelemesini yakıştıransa 150’liklerden Refi Cevat (Ulunay)’tır.
Her neyse!
Mustafa Kemal’in Cumhuriyet’i kurma düşüncesinin çok daha eskiye dayandığını söylemek de olanaklıdır. Doğrudan değilse bile dolaylı yoldan dışavurmuştur bu tasarımını.
1905’te Bulgar Türkolog Manolov’a “Zamanı geldiğinde Latin harfleri kullanılacaktır” sözlerini de Cumhuriyet tasarımının bir parçası saymak gerekir kanımca.
Cumhuriyetimizin 99. Yaşını kutladığımız şu günlerde kişisel tanışıklığım olmamakla birlikte görüşlerine değer verdiğim, düşünsel yapımın oluşmasında etkili olduğunu düşündüğüm bir yazarın Cumhuriyet tanımlaması ilişti gözüme.
“Cumhuriyet’in kuruluşuna ve devrimlerin yaşama geçirilmesine uzanan sürecin yalnızca bir Milli Mücadele olarak algılanamayacağını, bu sürecin Türk Milleti’nin uygarlaşmaya karar vermesi olarak da görülmesi gerektiği…”ni savlamaktaydı değerli yazar.
İlk bakışta çok hoşa giden ve ikilemsiz benimsenecek bir düşünce gibi göründü gözüme.
Düşününce kafamda farklı çağrışımlar oluştu.
Kurtarıcı, kurucu ve devrimci önderin etkileyiciliği, akılcılığı ve küresel ortamı kusursuz çözümlemesi yadsınmaz gerçekti. Yoksul, yoksun ve hastalıklı bir milleti peşine takıp olanaksızı olanaklı kılmasında bu özelliklerinin payı da büyüktü.
Bence durum şöyleydi.
Türk Milleti canını dişine takarak bir varlık-yokluk savaşımına girişmişti Mustafa Kemal’in peşine düşerek.
Ayağını basacağı bir vatan toprağının yokluğu olasılığı, içinde dinsel olanlarında bulunduğu, o günün koşullarında milli sayabileceğimiz değerlerin korunması, kollanması kaygısı Anadolu halkının olmazsa olmazlarıydı. Biraz daha ileri gidersek Mustafa Kemal Paşa’nın peşine düşmesinin ardında saltanatı ve halifeyi koruma, yeniden güçlü kılma güdüsünün etkisi de yadsınmaz düzeydedir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadele’den yıllar önce kafasında kurguladığı devrimci dönüşüm için aradığı itici gücü Anadolu halkında bulmuştur. Bu gücü akıllıca bir stratejiyle devinime geçirmiştir demek çok daha doğru olur.
Özetle, Mustafa Kemal Paşa Milli Mücadele yoluyla Anadolu halkını bambaşka bir meydana çıkartmıştır. O meydanda Anadolu halkı için çağdaşlaşmaktan başka seçenek yoktur.
Mustafa Kemal ile onun peşine düşenler arasındaki düşünsel ve eylemsel farklılığı yanı başındakilerin önce Cumhuriyet’e sonra da Devrimler’e uzak durmasından da anlamak olasıdır.
Dalya demeye bir kala Türkiye Cumhuriyeti ve dolayısı ile Türk Milleti karanlıkla başbaşadır.
Her ne kadar doğrudan değilse bile karanlığa yolculuğun hemen her aşamasında göstermelik de olsa Türk Milleti bu gidişe onay vermiştir.
Bu acı verici sonucun ortaya çıkmış olması bile Anadolu halkının bundan 100 yıl önce verdiği savaşımın “çağdaşlaşmaya karar vermesi” gibi bir nedenle ortaya çıkmadığını üzülerek de olsa saptamak durumundayız.
Yüzüncü yılın başta politikacılaımız olmak üzere aydınlarımızı ve Türk Milleti’ne önderlik ve rehberlik eden tüm unsurların aklını başına getirmesinden başka bir şey dileyemiyorum.
İktidar ve muhalefetin hiç olmazsa Cumhuriyet yıkıcılığı ortak paydasından uzaklaşması önde gelen gereklilik olarak görünüyor.
Bu durumda bize de Cumhuriyet kuruculuğu görevi düşsün!
Azim ve Karar, 28.10.2022