BİR ÇOCUK DOSTU: DR. MEHMET FUAT UMAY
Ceyhun Balcı
Utancımız öfkemize karışıyor şu günlerde. Doğrusu 20 yıldır bu duygularla sarmalanmış durumdayız. Ülkemizi yönetenler güç kazandıkça kafalarının içinde sakladıkları düşünceleri eyleme dönüştürmekte ikileme düşmez oldular. Durmayı akıllarından geçirmedikleri açık.
Kuran kurslarında geleceğimiz olan çocuklara yönelen utanç verici davranışlar gündelik yaşamın bir parçasına dönüşmüş durumda. Dinselleşme, yaşamın hemen her alanına egemen olmasının yanı sıra tek belirleyiciye dönüştü.
Çocuk gelinler sorunu dinselleşmenin koyu gölgesinde yaşanan yanlışlardan yalnızca birisi olsa da öfkemizi katlayan önde gelen olgu. Tarikatların çevresine örülen kalın surlara karşın bu gibi gerçeklerin ortaya çıkmasının önüne geçilemiyor.
Gözbebeğimiz Türk ordusunda tarikatlerin yarışı saklanamaz boyutlara erişirken ordumuzun tarikatlara selâm çakmayı saklama gereği bile duymadığına şaşırarak tanıklık ediyoruz.
Bu ve benzeri olaylara tanıklık etmek başlı başına şanssızlık ve utanç kaynağıdır her birimiz için.
Cumhuriyetle ve kurucu kadroyla sorunlu oldukları artık saklanamaz boyutlara ulaşmıştır günümüz Türkiye’sindeki iktidar sahiplerinin.
Hemen her birey bu iktidarın gözünde bir nesneden farklı değildir. İşin bu yanını çok iyi kavramış olsak da geleceğimiz olan çozuklarımıza yönelen “alçaklık” üzerinde durulmayacak gibi değil.
Cumhuriyeti kuran kadroların yetimhaneye dönüşmüş yoksul, yoksun Türkiye’deki çocuğa bakışını yansıtan aşağıdaki yazı ibretliktir.
Harbiye-Mülkiye-Tıbbiye, Osmanlı’nın modernleşme çabalarının sacayağı sayabileceğimiz üçlüdür. Bir hekim olarak Tıbbiye’nin Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan zorlu yolda üstlendiği önemli rolden ötürü gururlanırım. Oysa, gerçeğin farkına varıldığında sacayağının bir öğesi olan Tıbbiye’ye bundan başka rol düşmediği kolaylıkla anlaşılabilir. Bu üçlü Osmanlı’da çağdaşlaşma çabalarının öne çıktığı kurumlardır. Çünkü, bu çabaların üretilmesine uygun şekilde tasarlanmışlardır.
Türkçe tıp öğretimi isteğiyle başlayan Tıbbiyeli’nin serüveni, Osmanlı’da anayasal düzenin kurulması ve Meşrutiyet yönetiminin oluşturulması çabalarında belirginleşir. Elbette, savaşların da değişmez oyuncusudur Tıbbiyeliler.
Osmanlı’nın sonunda başlayan ve Cumhuriyet’in kuruluşuna uzanan 10 yılı aşkın süre boyunca yorulan, yoksunlaşan Türk Milleti’ne öncülük yapma onuru da düşmüştür onlara.
Son zamanlarda Tıbbiyeli Hikmet (Boran) ve Reşit Galip bir şekilde ve gecikmeli de olsa toplumumuza anlatılabilmiş ve tanıtılabilmiştir. Bu bağlamda sırasını bekleyen sayısız Tıbbiyeli’den birisi de Dr. Mehmet Fuat Umay’dır.
Tıpkı iktisat alanında olduğu gibi Cumhuriyet’i kuranlar yorgun ve yoksul toplumun yetim-öksüz çocukları için de Cumhuriyet’i kurmayı beklemeden harekete geçmişlerdir.
1923’ün başında İzmir’de İktisat Kongresi toplanırken; Dr. Mehmet Fuat Umay da Amerika yollarına düşmüştür.
İzmir Marşı’na söz olan “Öksüz yavruları bağrıma bastım” demek yetmeyeceği için Cumhuriyet’in geleceği olan çocuklara eylemli olarak sahip çıkmak gerekmiştir. Dr. Mehmet Fuat Umay, Atlantik’in karşı kıyısındaki ABD’de haftalar geçirecek ve orada yerleşik Türk ve Müslümanlardan bağış toplayacaktır. Bu bağışlar Çocuk Esirgeme Kurumu’na maya olacaktır.
Bu kadarla da kalmayacaktır.
Oralara kadar gitmişken adı sonradan Köy Enstitüleri’yle birlikte anılacak olan dönemin ünlü eğitimcisi John Dewey’le görüşmeyi de ihmal etmeyecektir. Bir yandan bilgi ve görgü birikimi yaratılırken diğer yandan yeni kurulacak ülkenin muştusu verilmiş olmaktadır böylelikle.
On yılı aşkın silahlı savaşta yorulmayan, bezginlik ve yılgınlık içine düşmeyenlerden yalnızca birisidir Dr. Mehmet Fuat Umay! Savaş bittiğine göre bir kenara çekilip dinlenmenin zamanı gelmiştir deme kolaycılığına kapılmamıştır. Bu yanıyla, çok da büyütülmeyecek zorluklar karşısında beyaz bayrak çekiveren, “biz adam olmayızcı” kesiliveren, sosyal medyayı ağlama duvarına çevirmekte ustalaşan günümüzün sözde aydınlarına esin kaynağı olabilecek adsız kahramanlardan birisi olarak da görebilirsiniz Dr. Umay’ı.
Sığlaşmanın, sıradanlaşmanın, niteliksizleşmenin anıtlaştırıldığı günümüzde Osmanlı’nın küllerinden Cumhuriyet’i var edenlere ne çok şey borçlu olduğumuzu her geçen gün daha fazla fark ediyor olmalıyız.
Onları saygıyla anmak, bilmeyenlere anlatmak güncel sefaletin bir an önce sonlanması bakımından önemli bir görev.
Yazıyı Dr. Mehmet Fuat’ın soyadının öyküsüyle sonlandıralım!
Cumhuriyet’i canını dişine takarak kuranların yaşadığı dönem hemen her şeyin anlamlı olduğu, değer taşıdığı bir dönemdi.
Soyadları bile anlamlıydı. Özellikle Atatürk tarafından verilenler o soyadını taşıyanların varlık nedenleriyle ve yaşamda bıraktıkları izlerle özdeşleşmiş gibiydi.
Eski Türk mitolojisinde çocukları koruyan ruh anlamına gelen Umay’ın Dr. Mehmet Fuat’a soyadı olması rastlantı değildi.
Sözde değil özde aydın, öncü ve vatansever Dr. Mehmet Fuat Umay’ı saygıyla anarak…
Değerli okur!
Kurucu kadronun çocuğa bakışıyla bugün iktidarı ele geçirmiş olanların çocuğa bakışını karşılaştırmak bakımından yararlı olacağını düşündüğüm bir kesiti bilginize sundum. Yüz yılda nereden nereye savrulduğumuzu, nasıl da karanlığın orta yerine düştüğümüzü anlatan ve hiç kuşkusuz okuması bile acı veren bir yazı olduğunun farkındayım.
Yol açtığım üzüntü ve öfkeden ötürü özür dilerken, düşündürmüş varsayarak biraz olsun teselli buluyorum.
Geleceğimiz olan çocuklarımız aşkına bir şeyler yapmamız gereği gün gibi ortadadır.
Türkiye’nin bu karanlık dönemi uzadıkça öfkemiz kabaracak, üzüntümüz derinleşecektir.
Azim ve Karar, 11.12.2022