ATATÜRK’Ü AN(LA)MAK
Ceyhun Balcı
Atatürk’ü anmak yalnız ayakları bu topraklara basanların değil insanlığın görevi. Ama, onu an(la)mak herkesten çok biz Türklerin kaçınılmaz ödevi.
Atatürk’ün askersel başarıları tartışılmaz! Çanakkale’de boğazlaştığı İngiliz general Birdwood’un Atatürk’ü uğurlarkenki esas duruşu bu üstünlüğüne ilişkin ölümsüz kanıttır.
Atatürk’ün devlet adamlığı da kimseleri ikileme düşürmeyecek denli paha biçilmezdir. Osmanlı’nın külleri üzerinde kurduğu Cumhuriyet desek, başka söze gerek kalmaz.
Atatürk bilim insanıdır! Darülfünun’u üniversiteye dönüştürmesi, Geometri kitabı yazmış olması, dil, tarih, coğrafyaya odaklanması ve hatta 1935’te Çatalhöyük kazılarına eşlik etmiş olması bilim insanlığının akla geliveren sayısız kanıtından bir kaçıdır.
Atatürk kültür insanıdır! Milli Mücadele’nin bıçak sırtında olduğu 1921’de meclisten müzecilik yasasını çıkarttırmış olması ve Ayasofya’yı müzeleştirmesi benzersiz eylemlerinden yalnızca ikisidir.
Devrimciliğine değinmeye bile gerek yok! Bu kadar çok devrimi bu denli kısa zaman aralığına sığdırmış başka devrimci olmadığına göre.
Bu 10 Kasım’da Atatürk’ün çok bilinmeyen demeyeyim ama değinilmeyen yanına dokunarak onu anlamaya katkıda bulunabilir miyim?
Atatürk her ne kadar kendisini geliştirmiş bir seçkin olsa da kökü tarıma dayanan bir kişilik. Yaşam öyküsünde yer alan kalıplaşmış “karga kovalama” olgusu tarımla çocukluktan başlayan iç içeliğinin önde gelen kanıtı sayılmalı.
“Köylü milletin efendisidir!” kalıp söz olmanın ötesinde özüne saygının ve bağlılığın gereği.
Çok büyük hedefleri olsa da, kurduğu Cumhuriyet’in başlangıçtaki 10 milyonu biraz aşkın insan varlığının % 90’dan çoğu çiftçidir. Buna bağlı olarak da devletin temel öğesi olan çiftçiyi dolayısı ile de köylüyü özendirmek gerektiğinin fazlasıyla farkındadır.
İşte bu koşullar altında yazı devriminden de önce tarım devrimi gerektiğini özümsemiştir. Belki de bu nedenle söylemden önce eyleme yönelmiştir.
1925 yılında Ankara’yı başkent yapma çılgınlığına Türk köylüsüne örnek olacak bir girişimin ilk adımını atarak önemli eklemede bulunmuştur. Ankara’da bugün için kıyısından köşesinden aşındırılıp yok edilme noktasına sürüklenen Atatürk Orman Çiftliği Atatürk’ün eşsiz girişimlerinden yalnızca birisidir.
İşe tarımcıları toplayarak başlar!
Aralarında yabancıların da bulunduğu tarım uzmanları Ankara’da Atatürk’ün amacına uygun yerleri belirlerken toprakların çoklukla verimsiz ve kıraç olduğu bilgisini sunarlar Gazi’ye.
Gazi’nin amacı yerlerin en uygununu değil en uygunsuzunu belirlemektir. Uzmanların görüşlerinin tersine en verimsiz yerden 20 bin dönüm tarla edinir. Önemli olan verimli yerleri işlemek değildir ona göre. Verimsiz yerleri düzeltip, geliştirip tarıma ve üretime kazandırmaktır.
Edindiği kıraç ve verimsiz alan tam da onun amacına uygun yerdir.
Gazi olanaksızı, olamaz denileni başaran kişidir. Onu sıradışı kılan da bu özelliğidir.
İnsan kaynağının ezici çoğunluğu çiftçi olan yeni Türkiye’nin önde gelen sorunu verimliliktir. Gazi’nin amacı tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten, besin egemenliğini sağlamış ve böylelikle “tam bağımsız” ülke yaratmanın önemli gereklerinden birini bir an önce yerine getirmektir. AOÇ’deki Merkez Lokantası, Marmara Köşkü ve bira fabrikasıyla yakından ilgilenenlerin anlayamadığı da budur.
Küresel salgında 2 yılı geride bırakırken hastalık henüz hız kesmezken pek çok alanda artçı bunalımlar kendisini göstermeye başlamıştır.
Bunlardan birisi ve önde geleni insanlığın kapısına dayanan “besin kıtlığı” olasılığıdır.
Bugünlerde özellikle besin ederlerinde artışla ortaya çıkan pahalılığı Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla aşmaya çalışan bir önderlikle karşı karşıyayız. Bugün Cumhuriyet’ten ve kazanımlarından hiç hoşlanmayanların dört elle sarıldığı Tarım Kredi Kooperatifleri’nin de1935’te Atatürk tarafından kurulduğu bilgisini vererek kimilerini üzmüş olabiliriz. Ama, gerçek budur!
Ne yapacağını bilemeyip Tarım Kredi Kooperatifleri’ne dört elle sarılanlara!
Bir kötü haber daha!
Bu köklü kurum hiç kuşkusuz çok değerli ve önemlidir. Ama, siz üretimi unutup da besin ederlerinin ışık hızıyla yukarıya çıktığı bu dönemde sorunu bu yolla aşacağınızı sanıyorsanız saymaktan bıktığımız hatalarınıza bir başkasını eklemekten öteye geçememiş olursunuz.
Önce üretim, sonra tüketiciye ucuz sunum!
Anahtar tümce budur!
Bunun anlamı da Cumhuriyet ve Atatürk ayarlarına dönüş zorunluluğudur.
Tersi durumda bugün boğazından iki lokma geçtiği için hoşnutluk duyan insan yığınlarının yakın gelecekte bu sıradanlığı mumla arayacağı kuşkusuzdur.
Atatürk’ten bir söz :
“Ben de çiftçi olduğumdan biliyorum.
Makinesiz tarım olmaz.
Kılınç ve saban : Bu iki fatihten birincisi, ikincisine daima yenildi.
Burada bir çiftlik kuracağım. (AOÇ)
Hayvanlar yetiştireceğim.
Bu küçük ormanın kenarında tarım endüstrimize ait bacalar tütecek…”
Köylünün yüceltilmesine ilişkin buna benzer pek çok sözü var büyük devrimcinin. Şimdi Atatürk’ün koltuğunda oturan kişi ise bir çiftçimizi yüceltmek şöyle dursun onlardan birine “Ananı da al git!” diyebilmiştir.
Buna karşılık Atatürk, İstanbul’da Nuri Conker’le birlikte görevlileri ve nöbetçileri atlatarak çıktığı gezintide rastladığı bir çiftçiyle söyleşti. Eksik öküzünün yerine sabanı yürütmek için neden eşek koştuğunu sordu.
Aldığı yanıtlar keyfini kaçırsa da işin peşini bırakmadı. O çiftçiyi akşam sofrasında ağırladı. Çiftçinin söylediklerini başvekil İnönü ile İstanbul Valisi’nin de duymasını sağladı.
Onu anmakla yetinmeyip “anlamış” olsak ülkenin başbakanı çiftçiye “Ananı da al git!” diyebilir miydi?
Not : Atatürk’ün Türkiye’nin başka yerlerinde de edindiği tarım alanlarını AOÇ benzeri örnek tarım alanlarına dönüştürdüğü bilinir. Bu çiftlikler üzerinden Atatürk’e saldırıldığı da gerçektir. Kupon arsa meraklılarının ilgisine ve bilgisine! Atatürk, ölümünden bir yıl önce bu ve benzeri edinimlerini devlete, Türk Milleti’ne bırakan bir düzenlemenin altına imza atarak tarihte eşi görülmemiş bir davranış sergileyerek de ölümsüzleşmiştir.
Azim ve Karar, 09.11.2021