ALTIN MADENCİLİĞİ
Suay Karaman
AKP iktidarı tarafından 26 Mayıs 2004 tarihinde çıkarılan 5177 sayılı maden yasası, 5 Haziran 2004 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Çıkarılan yasanın temel mantığı kamu yararını değil, madencilik sektörünün ülkemizi sömürmesini hedef almıştır. Sık sık değiştirilen bu yasayla birlikte yabancı şirketler maden arama ruhsatı almak için Türkiye’ye akın ettiler.
Yapılan özelleştirme politikaları sonucunda yeraltındaki madenlerimiz ile yerüstündeki fabrikalarımız, tarım alanlarımız ve topraklarımız yabancılara peşkeş çekildi. Bu peşkeş, çevrecilerin, demokratik kitle örgütlerinin ve bazı siyasilerin eleştirilerine, eylemlerine karşın artarak sürmektedir. Yaşanan felaketlerle ülkemizin can damarlarının nasıl kurutulduğu, nasıl sömürüldüğü ve geleceğimizin nasıl karartıldığı görülmektedir.
13 Şubat Salı günü, Erzincan’ın İliç ilçesinde bulunan Anagold Madencilik Şirketi’ne ait Çöpler Köyü’ndeki altın madeninde siyanür ve ağır metallerin bulunduğu toprağın istiflendiği pasa yığınının çökmesi sonucu resmi verilere göre 9 işçi göçük altında kaldı. Yaşanan felaketle ilgili olarak 6 kişi tutuklandı. Anagold Madencilik Şirketi’nde %80 Kanadalı maden şirketi Alacer Gold ile %20 yandaş şirket Çalık Grubunun hissesi bulunmaktadır.
Aynı madende 22 Haziran 2022 tarihinde siyanürlü solüsyon borusu patlamıştı ve en az 80 kilogram siyanür toprağa ve Fırat Nehri’ne karışmıştı. Siyasi iktidarın koruması altında olan Anagold Madencilik Şirketi bu olay üzerine sadece 3 ay kapatıldı ve 16 milyon TL ceza kesildi. Daha sonra ise 228 milyon TL vergi borcu silindi.
Siyanür liçi’yle altın madenciliği yapan tüm şirketlerin etkinlikleri durdurularak, tüm madenlerin kapatılması ve maden işletmeciliğinin kamulaştırılması gerekmektedir. İliç’de çöken, toprak yığını değildir atıkların toplandığı pasa yığınıdır. Bu atıkların içinde siyanür, sülfürik asit, kurşun, bakır, çinko, civa ve kadmiyum gibi sağlığa çok zararlı çeşitli ağır metaller bulunmaktadır. Üstelik siyanür, gaz faza geçerek hidrojen siyanür (HCN) gazı haline gelir ve sürekli olarak çevreye yayılarak zarar verir. Liç adı verilen bu atıklarla hiçbir şekilde temas edilmemesi gerekir ancak bunların hemen 300 metre yakındaki Fırat Nehri’ne ulaşma tehlikesi olduğu gibi yağmurlarla havaya, toprağa, yeraltı sularına da karışma riski bulunmaktadır. Bu durum tüm canlıların sağlığına zarar verecektir.
Anagold Madencilik Şirketi, işe başlamadan önce İliç’te her eve 130 bin TL bağış yaptı, çevredeki 11 köyün muhtarı ile bazı siyasi parti yöneticilerini ABD ve Kanada’ya geziye götürdü. Erzincanspor’a 21 milyon TL, Erzincan Üniversitesi’ne de 14 milyon bağış yapıldı. Bunların karşılığında bölge halkından ömürleri boyunca “altın madeni işleten şirkete dava açmayacakları” sözü alındı.
İliç’te eğimli bir tepenin ortasındaki siyanürlü altın madeni ve hemen ovanın başlangıcındaki baraj inşaatı fay hattının üzerine kurulmuştur. Buradaki pasa yığınına 23 kat izin verilmişken, 32 kata çıkılmıştır. Yani bir milimetreden bile küçük öğütülen bu ıslak malzeme, 128 metre yüksekliğinde yığılmıştır. Üstelik bu yükseltinin iki yanı da boşluktur. Böyle bir felaketin olacağı belliydi. Üstelik o bölgede bir hafta öncesinden çatlakların oluştuğu ve tehlikenin olacağı herkes tarafından görülmüş ve bilinmekteydi.
Siyanürün insan vücuduna ağız, solunum ya da deri yoluyla alınması; ani ölümlerin yanında kanser, kalp yetmezliği, merkezi sinir sistemi tutulumuna bağlı hastalıklara neden olmaktadır. Bölgede 2002 ile 2018 yılları arasında 16 yılda kanser olaylarının erkeklerde 12 kat, kadınlarda 8 kat arttığı bilinmektedir. Bu şirket üretime başladıktan sonra bölgede ağır kimyasal metallerin havada, suda, toprakta yarattığı zehirleyici etki nedeniyle küçükbaş hayvancılıkta %65 gerileme oldu, Erzincan tulum peynirinin üretimi düştü.
Yaşanan bu acı olay, asla bir doğa olayı değildir, heyelan değildir. Benzerleri gibi bu olayda da hukukun çiğnenmesi, bilim dışı işlerin yapılması ile gerekli önlemlerin alınmaması yüzünden böyle felaketler yaşamaktayız. Sadece maden sahalarında değil ülkemizin dört bir yanında yapılan doğa katliamına göz yuman, onay veren, alınmayan önlemler ile “ÇED gerekli değildir” kararlarıyla ülkemizi enkaz haline getiren ve bu izinleri veren herkes yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Çünkü bu olaylar ancak insanlığa ve vatana ihanet ile açıklanabilir.
İşte bu ihanet için Halkın Kurtuluş Partisi, Erzincan’ın İliç ilçesindeki altın madeninde meydana gelen göçük nedeniyle ilgili bakanlar ve Anagold Madencilik yöneticileri hakkında suç duyurusunda bulundu. Partinin avukatları tarafından başsavcılığa verilen dilekçede yer alan isimlerin ‘çevrenin kasten kirletilmesi’, ‘görevi kötüye kullanma’, ‘bilinçli taksirle adam öldürme’, ‘olası kastla adam öldürme’ ve ‘genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması’ suçlarını işledikleri iddia edildi. Sonuç çıkmayacaktır yine ama tarihe not düşülmüştür.
Bugün ülkemizin 20 farklı bölgesinde çokuluslu şirketler ve onun iktidar yandaşı ortakları tarafından siyanürle altın madenciliği yapılmaktadır. Geriye zehirlenmiş topraklar, kirlenen dereler, katledilen doğa, hastalıklarla boğuşan ve ölen canlılar kalmaktadır. Bu şirketler çıkardıkları altını kendi ülkelerine götürürken, bize de %1pay vermektedirler. Çıkarılan altının tamamı bize kalsa bile, çevreye yapılan zararı önlemenin bedeli, bize kalan tüm altının parasından en az on kat daha fazladır.
İliç bölgesinde yıllarca maden ocakları işleterek madenciliği iyi bilen ve bu yüzden siyanür liçiyle altın madenciliğine ilk karşı çıkanlardan Ali Bozkuş’un şiiriyle bitirelim yazımızı:
KARAR SENİN
Siyanürle öleceksin
Benim değil karar senin.
Sessiz sessiz gideceksin
Benim değil karar senin.
Siyanürü bilemezsin
Baksan bile göremezsin
Genç kardeşim ölemezsin
Benim değil karar senin.
Gel kardeşim etme zulüm
Bak şimdiden soldu gülüm
Onun adı sessiz ölüm
Benim değil karar senin.
Azim ve Karar, 19.02.2024